"Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet
ediniz ki takva mertebesine nâil olasınız." ayetinde bu sorunun cevabı
verilmektedir.
İbadetle ortaya çıkan bir netice var: "İnsanın takva
mertebesine erişmesi." İnsan o ibadetle "takva mertebesine", yani Allah'tan
korkma, yasaklarından sakınma, haram kıldıklarından kaçınma makamına eriyor.
Demek oluyor ki, ibadetin faydası insana ait.
Bu makama ermeyenler ömürlerini günahla, isyanla ve
şirkle, küfranla geçirirler. Bunlar ise insanı cehenneme götürür.
Demek ki takva
mertebesi, cehennemden ve ona götüren her türlü kötülükten olanca gücüyle
kaçınma makamıdır. Cehennemden kaçınma ise insanı Cennete götürür. Cennete
muhtaç olan ise biziz. Oradaki sonsuz nimetlerden biz istifade edeceğiz. O halde
böyle bir soruyu nasıl sorabiliyoruz!?
İhlâs sûresi, Allah'ın "Samed" olduğunu bize ders
verir. Samed, yâni "Her şey Ona muhtaç; O ise hiçbir şeye muhtaç değil."
Ana rahminde bize
ayaklar takıldı, burada yürüyelim diye. Mide takıldı, gıdalarla beslenelim diye.
Göz takıldı, eşyayı görelim diye. Bütün bunlara muhtaç olan biziz. Allah'ın bize
böyle ihsanlarda bulunmaya ne ihtiyacı olabilir!? Eğer bütün bu ikramlara karşı
şükür vazifemizi ibadetle yerine getirirsek, şükredenler diyarı olan Cennete
gideceğiz. Orada maddî ve manevî nimetleri en ileri seviyede yine biz tadacağız.
Öyle ki bu dünyadaki nimetler onlara göre gölge makamında kalacak.
Demek ki biz her iki
âlemde de muhtaç, her iki âlemde de tüketiciyiz. Allah'ın bizi cennet
nimetlerinden faydalandırmaya ne ihtiyacı olabilir ki böyle bir soru
sorulabilsin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder